Armin Görnük 11A
Armin Görnük 11A 213
Tarih boyunca insanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik, aklı ve bilinci olmuştur. Bu sayede insan, doğayı anlamış, araçlar üretmiş, medeniyetler kurmuş ve evrenin sırlarını çözmeye çalışmıştır. Ancak aynı bilinç, insanın hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yaşadığı acıların temelinde yer alır. Bilinç, yüzeyde bir nimet gibi görünse de, derinlerde insanın varoluşsal sancılarını besleyen, onu kendi içinde yalnızlaştıran ve doğayla çatışmaya sürükleyen bir yaradır.
Varoluşun Ağırlığı
Bilinç, insana yalnızca düşünme yetisi kazandırmaz; aynı zamanda kendi varlığının farkına varma, yaşamın anlamını sorgulama ve ölümün kaçınılmazlığını bilme gibi ağır sorumluluklar da yükler. Diğer canlılar ölümden habersiz yaşarken, insan öleceğini bilerek yaşar. Bu bilgi, onun iç dünyasında sürekli bir kaygı ve huzursuzluk yaratır. “Neden buradayım?”, “Hayatın anlamı nedir?” gibi sorular, insanda tatmin edilemeyen bir arayış başlatır. Filozof Jean-Paul Sartre’ın da dediği gibi, insan “özgürlüğe mahkûmdur” ve bu özgürlük, çoğu zaman dayanılmaz bir yük haline gelir.
Bilinçli Yalnızlık
Bilinç, insanı yalnızlaştırır. Diğer canlılar sürüyle yaşarken, insan kalabalıklar içinde bile yalnız hissedebilir. Çünkü bilinç, bireyselliği beraberinde getirir. Kendi düşüncelerinin, duygularının ve kimliğinin farkına varan insan, artık yalnızca bir türün üyesi değil, aynı zamanda kendine has bir “benlik”tir. Bu benlik, toplumla sürekli bir çatışma içindedir. Toplumun beklentileriyle kendi arzuları örtüşmeyince içsel bir bölünme yaşanır. İnsan, ne tam anlamıyla birey olabilir ne de tam olarak bir topluma ait hisseder. Bu da bilinçli insanın kaderini “yalnızlık” olarak çizer.
Teknolojik Yıkım ve Doğadan Kopuş
Akıl, insana ilerlemeyi öğretmiştir. Ancak bu ilerleme, doğayı korumak yerine onu kontrol altına alma hırsına dönüşmüştür. Bilinçli insan, ormanları kesip yerine betonlar dikmiş, teknolojiyi geliştirip silahlar icat etmiş, endüstri kurup doğayı kirletmiştir. Bilinç, ona doğayı anlamayı değil, doğaya hükmetmeyi öğretmiştir. Bu nedenle insan, doğayla olan bağını koparmış, onu yok eden bir “üst canlı” haline gelmiştir. Bunu yapan başka bir tür yoktur. Bilinç, insana zarar vermekle kalmamış, çevresini de yok eden bir mekanizma haline gelmiştir.
Sonsuz Tatminsizlik
Bilinç, insanın doyumsuzluğunu da besler. Temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra, insan daha fazlasını ister: daha fazla bilgi, daha fazla başarı, daha fazla para, daha fazla güç… Bu tatminsizlik duygusu, onu sürekli bir yarışın içine sokar. Ancak ne kadar kazanırsa kazansın, içindeki boşluk dolmaz. Çünkü bilinç, insanı hep eksik hissettirir. Başarıya ulaştığında bile “daha fazlası” vardır. Bu nedenle, modern insan ne kadar gelişirse gelişsin, ruhsal olarak giderek daha çok çöküyor. Depresyon, anksiyete, kimlik bunalımı gibi psikolojik sorunlar, çağımızın yaygın hastalıkları haline gelmiştir. Bunların temelinde yatan ise yine bilinçtir.
Ahlaki Çelişkiler
Bilinç, insana ahlaki değerleri öğretmiştir. Doğruyla yanlışı ayırt edebilme yetisi, diğer canlılarda yoktur. Ancak bu da bir çelişki yaratır. İnsan bazen neyin doğru olduğunu bilse de yanlış olanı seçer. Kendi vicdanıyla çatışır. Suçluluk duygusu, pişmanlık, iç hesaplaşmalar hep bilincin ürünüdür. Diğer canlılar, içgüdüleriyle yaşar; ne suçluluk hisseder ne de pişmanlık. Oysa bilinçli insan, yaptığı her seçimin yükünü omzunda taşır. Bazen affedemez kendini, bazen geçmişin gölgesinde bugünü yaşayamaz. Bilinç, onu özgür bırakmak yerine çoğu zaman zincirler.
⸻
Sonuç: Düşünmek Acıtır
Kimi düşünürler, bilinci bir “lütuf” olarak tanımlasa da, aslında bu lütuf çok ağır bir bedelle gelir. Akıl ve bilinç, insanı hem fiziksel hem de ruhsal düzlemde yoran, yıpratan, yalnızlaştıran ve tüketen bir güçtür. Bilinç sayesinde insan evreni anlayabilir, ama kendi içini anlamakta çoğu zaman yetersiz kalır. Bu yüzden bilinç, insanın taşıdığı en ağır yüktür. Ve belki de bu yüzden bazı gerçekleri bilmemek, onları bilip acı çekmekten daha iyidir.
Evet, bilinç bir yaradır. Sessiz, derin ve kaçınılmaz bir yara.
Kaynakça
1. Jean-Paul Sartre – Varlık ve Hiçlik
• Sartre, insanın “özgürlüğe mahkûm” olduğunu ve bilinçle beraber gelen varoluşsal kaygıların kaçınılmaz olduğunu savunur.
2. Albert Camus – Sisifos Söyleni
• Camus, hayatın anlamsızlığı ve insanın bu anlamsızlıkla yüzleşme sürecini bilinçli varlık olarak ele alır.
3. Friedrich Nietzsche – Böyle Buyurdu Zerdüşt ve İyinin ve Kötünün Ötesinde
• Nietzsche, bilincin insanı zayıflattığı, içgüdülerin bastırılmasıyla mutsuzluğun arttığı görüşlerini işler.
4. Sigmund Freud – Uygarlığın Huzursuzluğu
• Freud, bilinçli insanın içgüdüleriyle toplumun kuralları arasında sıkışarak acı çektiğini savunur.
5. Erich Fromm – Özgürlükten Kaçış
• Fromm, modern bilinçli insanın özgürleşme sürecinde nasıl yalnızlaştığını ve yabancılaştığını açıklar.
6. Martin Heidegger – Varlık ve Zaman
• Heidegger, “varlık”ın farkına varmanın, insanın kaygı ve ölüm bilinciyle baş başa kalmasına neden olduğunu ifade eder.
7. Arthur Schopenhauer – İstem ve Tasarım Olarak Dünya
• Schopenhauer, bilinçli düşünmenin beraberinde mutsuzluk getirdiğini ve doğa ile çatışmanın temelinde bu farkındalığın yattığını savunur
*Bu düşüncelerden esinlenmem dışında bir kaynağım yoktur tamamiyle kendi düşüncelerimi belirtmiş bulunmaktayım.
bilinci yalnızca acı ve yalnızlıkla ilişkilendirerek oldukça karamsar bir bakış açısı sunmuşsun. bence bilinç, insana sadece yük değil aynı zamanda anlam arayışı ve gelişim imkânı da verir. bu yönleri göz ardı etmen düşüncenin tek taraflı kalmasına neden olmuş ama genel olarak güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSilÖrneklerin çok güzel. Gayet sade ve ne anlatmak istediğini anladığim bir yazi olmuş eline sağlık
YanıtlaSilBilincin insanları nasıl etkilediğini çok güzel açıklamışsın
YanıtlaSil"Bilinç, insanı yalnızlaştırır. Diğer canlılar sürüyle yaşarken, insan kalabalıklar içinde bile yalnız hissedebilir." Bu kısmı çok beğendim. Güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık.
YanıtlaSilBilincin lütuf değil de bir yara oluşu düşüncesi iyi yansıtılmış. Bilinç yükünün insan üzerindeki etkisi iyi ele alınmıs
YanıtlaSilAçıklayıcı ve net cevapların çok hoş
YanıtlaSilAklın yalnızca nimet değil yaraya da dönüşebileceğini öne sürmüş; varoluşsal sorgulama içeren bir yaklaşım.
YanıtlaSil