Mert Soylu 11A

 BİLİNÇ BİR LANET Mİ YOKSA BİR LÜTUF MU

Bilindiği üzere insanı yapısal ve ruhsal olarak diğer yaratılmışlar arasında öne çıkaran ve onu yeryüzündeki en şerefli varlık yapan şey ona bahşedilmiş olan özgür irade ve bilinçtir. Akıl, insana düşünebilme, sorgulayabilme, kendi varlığının bilincine sahip olma yetkinliklerini kazandırır. Fakat bu denli olağanüstü bir zeka sisteminin yalnızca ruha bağışlanmış bir armağan olduğunu öne sürmek bu sistemi tam potansiyelinde kullanamayan kişilerin öne sürebileceği bir tezdir. 

İnsanın bir varoluşa sahip olduğunun bilinci her zaman bir avantaj değil bazen de bilincin olduğu yerde cehalete yer olamayacağından doğan ağır bir yüktür. İnsanın kendi sonluluğunun, dünyanın geçiciliğinin, hatalarının ve eylemlerinin getirdiği sonuçların farkında olması onu içsel huzurundan uzaklaştırır. Akıl bir insanı özgürleştirdiği kadar aynı zamanda sonsuz bir sorgulamanın bir yarasıdır. Özgür bir yaşam için gerçekten de bilince ihtiyaç duyuyor muyuz yoksa bu bilinç Tanrı’nın bize bahşettiği ölçüsüz bilgelikle bizi lanetleme biçimi mi? Bu yazıda bilincin insan yaşamına kattığı anlam, açtığı yaralar ve bu ikilem arasındaki dengeyi inceleyeceğiz.

Akıl ve bilinç kavramlarını açıklayalım. Akıl insanın düşünme, anlama, değerlendirme ve en nihayetinde sonuç çıkarma mekanizması iken bilinç ise bu sürecin farkında olmaktır. Bu iki özellik birleştiğinde ise insan yalnızca günden güne yaşayan, hayatta kalmaya çalışan bir varlıktan çıkıp hayatı anlamlandırma çabasına giren, sorgulayan ve üreten bir varlığa dönüşür. 

İnsan hatırlar. Suya baktığında sadece kendi yansımasını görmek dışında kendini tanıyan, hatırlayan ve “ben kimim” sorusunu sorabilen üst düzey bir varlıktır. Akıl ve bilinci, iç ve dış dünya olarak tanımlamak doğru bir yaklaşım olabilir. Akıl dış dünyayı gözlemlemek, insanın doğaya hükmetmesi, sanat üretmek, adaptasyon için önemliyken bilinç ise değer yargılar ve bir ahlak bilinci oluşturmak, iç dünyayı şekillendirmek, hayal kurmak, sorgulamak için önemlidir. Fakat bu yetiler aynı zamanda insana diğer canlılardan farklı olarak kaygı, suçluluk, tereddüt, kin, ölüm korkusu gibi duygular katar. Akıl ve bilinç insanı oluşturan temel güçler olsa da beraberlerinde farkındalık ve sorumluluk getirirler.


-LÜTUF

İnsanın sadece o gün için yaşamak, hayatta kalma çabasında ömür geçirmekten arındırıp hayatını anlamlı, değerli ve kutsal yapan şey bilinçtir. İnsan bilinci sayesinde kendisini, konumunu ve önemini sorgular, geçmişi değerlendirir ve geleceği tasarlar. Bu farkındalık uygarlıkların en temel yapı taşıdır. Ne sanat, ne bilim, ne de ahlak bilinç kavramının beraberinde getirdiği düşünme, sorgulama ve değer yargı üretme süreci olmadan var olamazdı. Bilgi yalnızca insan aklının varlığı ile sınırlıdır. Buna dayanarak insan bildiği kadar özgürdür söz gelimini öne atmak doğru bir tutumdur. İnsanın eylemlerinin farkında olarak yine de o seçimi yapması ile oluşabilecek sonuçları kabul etmesi ve bunların sorumluluğunu almasına ahlaki bir eylem diyebiliriz. Bu bağlamda bilinç ahlakın temelidir. 

Evet, ahlakın olmazsa olmaz koşulu, kişinin kendi eylemlerinin sahibi olduğunu kabul etmesidir. Evet, bir seçimi bilinçli yapmak ve sonuçlarını kabullenmek, onu ahlaki bir eylem haline getiren temel unsurdur. Ancak bu noktada “Bu ahlakın yeterli koşulu mudur?” sorusunu sormak fazlasıyla yerinde olacaktır. Bir eylemin ahlaki olabilmesi için kişinin bu eylemin sonuçlarını kabul ettiği kadar getireceği mutluluğu, acıyı, övgüyü, yergiyi de kabul etmesi ve üstlenmesi gerekmektedir. 

Konudan daha da fazla sapmadan bilinç yapısı bu sistemi denetlemede, farkındalık aracı olmakta, seçenekleri aydınlatmakta ve sorumluluğun zemini olmakta önemlidir. Bilinç olmadan seçim kör, seçim olmadan sorumluluk anlamsız, sorumluluk olmadan da ahlak imkansızdır. Bilinç bu zincirin ilk ve en hayati halkasıdır. Farklı olarak bilinç insan yaşamını anlamsız ve rastgeleliklerle oluşmuş, kaos içinde bir varoluş olmaktan çıkarıp anlamlı bir serüvene dönüştürür. Çünkü insan sadece doğup ölmekle yetinmez, “neden varım” sorusunu kendine sorar ve bu sorunun cevabını ararken kendi özünü inşa eder. İnsanın hayatına ilginç, öngörülemez bir ton katar. Belki de bu ton insanın her gün yatağından çıkaran şeydir? Belki de en zor anlarında bile en kolay çözüm yollarını seçmeyi engelleyen içsel bir yankı. Bu kadar güçlü bir azim sadece biraz merak ve farkındalık eseri mi? Her şey bittiğinde geriye ne kalacağını bilmek isteme arzusuyla bir ömrü eritmek, cevaplar aramak… Bu istek yalnızca belirli bir öz farkındalık sınırının geçilmesi ve ermişlik ile gerçekleştirilebilir. Kimileri için bu kısa ama anlamlı kutsal ömrü böyle bir anlam arayışıyla geçirmek ironik bir biçimde anlamsızdır fakat farkındalığıyla yüzleşmiş üstün insanlar için bu Tanrı’nın sanatına dahil olma çabasıdır. Bu yönleriyle bilinç anlam yaratma gücü kazandıran en büyük nimettir.


-LANET

Farkındalık... Sonu gelmez bir bilgi yığınının, seviyesizce ilerleyişi. Bir lütuf değil, bir lanetin ta kendisi. Bir şeyin sonucunun ne yaparsak yapalım, ne kadar umut edersek edelim, ne kadar acınası duruma düşersek düşelim asla değişmeyeceği gerçeğiyle baştan yüzleşseydik o şeyi hala yapacak gücü kendimizde bulur muyduk? Evet, süreci aldatıcı biçimde güzelleştirebiliriz veya umursamayabiliriz fakat bu neyi değiştirir ya da değiştirir mi? Ya bu farkındalık bize yalnızca kaçınılmaz bir acı getiriyorsa? Ya “kendi kaderimizi biz belirleriz” düşüncesi kendimizi sürekli düşünmekten alıkoyduğumuz sonsuz ve mutlak ızdıraptan kaçmayı kolaylaştıran bir yalansa? Üstelik insan, çevresini saran, bu ağır gerçeği kaldıramayacak kapasitedeki bilinçsiz mutluların arasında, yalnız başına, hakikatin ağırlığı altında ezilir. Bu varoluşsal bir acıdır.

 Bilinç, insanın kendi sonluluğunun, hatalarının, döngülerinin farkında olmasını sağlar ama bu farkındalık huzur değil, sürekli bir ıstırap doğurur. Bilinç insana bir üstünlük kazandırmaz, tekrar eden trajedinin bir seyircisi haline getirir. Bu yönüyle akıl bir lütuf değil, varoluşun en derin yarasıdır.

 İnsan bilinciyle cezalandırılmış bir varlıktır. Bilinç insana anlam yaratma gücü kazandırırken aynı zamanda da kişiyi o anlamın ağırlığında ezer. Bilinçten doğan farkındalık “özgür irade” denen yanılsamayla dalga geçer. Bizim seçimlerimiz sadece ilahi bir senaryoya göre oynanan satranç taşlarıdır ve sahip olduğumuz bu üstün bilinç bize yalnızca bu senaryoyu görme imkanı verir ama tek bir satırını bile değiştirme imkanını bizlere çok görür. Sahnenin tozunu yutarken bir yandan da kendi çöküşümüzü ayakta alkışlamamız beklenir. En acı olan tarafı da bu lanet edilmiş bilgiye sahip olmanın bizi diğerlerinden kara koyun gibi ayırmasıdır. Bilinç bize hiçbir şeyi değiştirme imkanı vermiyor ama zorla bu deliliği izletiyorsa bir lanet olmalı.

 Sanki yerimizde sayıyormuşuz gibi geliyor değil mi? Çünkü elimizdeki bu döngüyü kıracak hiçbir şey yok. Fakat ya asıl korkunç kısım bu trajedinin yalnızca bizim zihnimizde sınırlı olmayışındaysa? İçimizi yakan bu yara aslında evrenin bize karşı duyduğu mutlak ve derin bir kayıtsızlıksa? Biz kendisine bir anlam arama bilinci yerleştirilmiş bir daha yüzüne bakılmamış kör bir mekanizmanın parçaları olabilir miyiz? Pek tabii böyle bir ihtimal var. Bir bilince sahip olduğumuz için kendimizi her varlıktan, her yargıdan, sonuçlardan daha üstün görme azametinde bulunuruz ama gerçekte ne kadar önemliyiz? Böyle kutsal bir bilince sahip olduğumuz için ödememiz gereken bir hesap var mı yoksa bu hesabı halihazırda ödüyor muyuz? Tüm bu söylenenleri ele alarak bilinç sadece kişisel bir ceza değil aynı zamanda da evrenin kendi içinde açtığı ve umursamadığı bir yaradır ve bizim bu farkındalığın da farkında olmamız paradoksu yarayı iyileştirmek bir yana daha da derinleştiriyor. Belki de gerçekten bir lanettir bilinç.


-BOŞLUK

Peki ya insan için hiç bilinçten bahsetmeseydik. Düşünecek bir zihni, kırılacak bir iradesi, acısını dile bile getirecek bir sesi olmayan hiçlikten doğmuş bir insan. Hiçbir varoluşsal kaygısı olmayan insan. Muhtemelen çok daha huzurlu ve kaygısız bir yaşam olurdu. Acı “acı” diye bir kavram olmadan var olamayacağı gibi ölüm gibi mutlak bir “son” son olmaktan çıkıp yalnızca doğal bir döngünün parçası haline gelirdi. Yaşayıp görebileceğimiz her şey yalnızca kimyasal bir tepkimeden, evrenin konmuş yasalarının işleyişinden oluşup hiçbir “dram” olmayacaktı. İnsan sonsuz seçimin getirdiği sonuçlardan doğan ağır sorumluluk yüküne sahip olmayacak, günahlarının sırtını karıncalandırması hissinin ağırlığından yoksun kalacaktı. Çünkü bilinçsizlik farkındalıktan doğan acıyı, suçluğu, ölüm korkusunu veya varoluşsal kaygıları sünger gibi çekecektir.

 Bilinçsiz bir varlık yalnızca anı yaşar, beklentileri yoktur ve bundan mutludur. Ancak bu huzur düşüncesizlikten ve anlamın yoksunluğundan doğan bir mutluluktur. Düşünmeyen bir varlık neden mutlu olduğunun farkına varmaz, neden yaşadığını anlamlandıramaz. Yüzeysel olarak değerlendirildiğinde huzurlu bir varoluş gibi görünen bu bilinçsizlik aslında derin bir boşluğun içindedir.

 Peki bu konuyu kapatmadan biraz daha açmak gerekirse, bilinç sahibi olmasaydık tam olarak ne kaybederdik? Hiçbir şey. Bir şeyi anlamlandırma çabası sarf etmeyeceğimiz, farklı farklı seçimlerin getireceği yükün altında kalmayacağımız, hiçbir sorumluluk sahibi olmayacağımız bir hayatta bizim için doğal olarak değerli olan hiçbir şey olmayacağı sebebiyle hiçbir şeyi kaybetmenin ızdırabını da çekmezdik. Aslında belki de gerçekten de kaybedecek hiçbir şeyimiz yok, sadece kendi zihnimizin yarattığı birtakım değerler illüzyonunu kaybetme korkumuz hakim.

 Son olarak farklı bir bakış açısı getirmek gerekirse, ya bizi insan yapan şey bu ağır bilinç yükünü terbiye edip yön vermekse? Ya bu farkındalık bir lanet değil de şerefimizle taşıdığımız Tanrı’nın bize bahşettiği bir yükse? Bizler trajedinin farkında olmaktan gelen inanılmaz bir güce sahibiz. Bizler müdahale etme gücüne sahip tek varlıklarız ve bu evrenin bize bahşettiği akıl sır ermez bir armağandır. Bir taş yuvarlanır çünkü doğası odur, fizik kurallarını takip eder fakat bizi insanlar nasıl yuvarlanacağımız seçebilir, yuvarlanabileceğini bildiği halde ayağını sağlam basmayı tercih edebiliriz. Bu noktada bilinçsizlik bir huzura kaçış değil insan olma sorumluluğundan vazgeçiştir. Acının farkında olmak belki onu ortadan kaldırmaz fakat onu değiştirme, ona anlam katma veya bir değer inşa etme imkanı verir. Belki de sahnedeki aktör olmamız, senaryoyu değiştiremesek bile oyunu nasıl oynayacağımızı belirleyebilmemiz, umutsuz bir durumdan doğan en büyük umuttur. Bizi insan yapan bu çelişkiyle yaşayıp bir anlam arama cesaretini gösterebilmemizdir.


-DENGE 

Bilinç karmaşasından doğan bu çelişkiye verilebilecek en olgun yanıttır belki de denge felsefesi. Bir tarafı seçip diğerini yok saymak değil, her uç gerçeğinde hakikatin bir parçası olduğunu kabullenebilmektir. Bilincin bir lütuf mu yoksa bir yara mı olduğu ikilem fırtınasının içinde bize özgürce yürüme imkanı tanımaktır.

 Bilinç insanı doğanın dingin ilerleyişinden koparan bir uyanıştır. Bu uyanış kendi sınırlarımızla, sonluluğumuzla, beyhude çabalarımızla bir yüzleşmedir. Diğer canlıların anlık varoluşuna karşın bizler geçmişin yükü ve geleceğin belirsizliği arasına sıkışıp kalmışızdır. Aynı bilinç bu yaraya bir merhem olma misyonu da edinebilir. Bize acıyı anlama, değiştirme hatta ve hatta aşma imkanı verir. Bütün bu çelişkileri birleştirdiğimizde anlamlı bir bütün elde ederiz. Karanlığın varlığını kabul etmeden ışığın varlığından bahsedemeyiz. Tüm bu tezler naif bir iyimserlik değil aksine trajik bir bilgeliktir.

 Hayatın akışıyla mükemmele ulaşacağımızı hissettiren boş bir umut değil hiçbir şeyin mükemmel olamayacağını kabul edip yola devam etme cesaretidir insanlık ve bilinç arasındaki ilişki. Dengenin de ötesinde olan bir boyut, bilgeliktir. Bu bilgelik aydınlık ve karanlık arasında gidip gelmekten de öte, ikisini de olduğu gibi görmektir. Bilgelik ne karanlıktan korkar ne de ışığın iyimserliğine kapılır. Yalnızca görür. Zihin yalnızca korkma, umut etme, yargılama tavırlarını bıraktığında geriye sadece varoluşa karşı bir şahitlik kalır. Bu direnişin veya teslimiyetin ötesinde, mutlak bir sükunettir.


Bilinç yaratılmışların en şereflisine bahşedilmiş, şerefleriyle taşıdıkları en ağır yüktür. Aynı zamanda insanı diğerlerinden ayıran bu lanetli ışık, onun kaçınılmaz sonunun ebedi seyircisi kılar. İnsan bilincin getirdiği lütuf ile lanet arasında bir seçim yapma zorunluluğunda değildir. Asıl erdem bu iki hakikati aynı anda kucaklayıp anlamı arama sürecimizde üçüncü bir yol yaratabilme bilgeliğidir.


-KAYNAKÇA


-YAZILI


11. Sınıf MEB Felsefe Kitabı

Wikipedia

Stanford Encyclopedia of Philosophy — “Consciousness” maddesi

- “The Problem of Consciousness” ve “Varieties of Consciousness” başlıkları


Internet Encyclopedia of Philosophy — “Consciousness / Philosophy of Mind”

- “Philosophical Approaches” bölümü

https://onculanalitikfelsefe.com/bilinc-bilim-ve-felsefe-sempozyumu-1-bilincin-bilimi-mumkun-mu-dr-tufan-kiymaz

-VİDEO


https://www.youtube.com/watch?v=uhRhtFFhNzQ

https://www.youtube.com/watch?v=ocuYOawo_14




Mert SOYLU 11-A 1089


Yorumlar

  1. Yanıtlar
    1. hakim olduğum bir konuydu genel olarak tesekkurler

      Sil
  2. Bilincin hem lütuf hem lanet olabileceği fikri çok güçlü ve çok güzel izlenmiş fakat bazı bölümler çok yoğun ve uzun bence düşüncelerin etkili olsada metnini sadeliştiritsen saha iyi olur. Genel olarak sorgulayıcı ve etkileyici bir metin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Metnin bazı bölümleri yoğun ve uzun gelebilir fakat bu uzunluk ve yoğunluk tam da bilincin doğasını tam olarak istediğim gibi yansıtabilmem için gerekliydi. Bilinç derinlemesine inilmeyi hakeden çok kapsamlı ve çok yönlü varoluşsal bir konu. Metni kısalttığım takdirde istediğim mesajları veremezdim ve metnin özü kaybolurdu. Ama yine de yorumun icin tesekkür ederim ✌️

      Sil
  3. Fazlasıyla açıklayıcı olmuş 👏🏻

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. cok tesekkurler, elimden geldiğince 🙌

      Sil
  4. Çok uzun ve açıklayıcı bir metin. Kendi metnimde bilincin nimet olduğunu düşündüğümden, nimet bölümüne odaklandım. Ama sen başka bakış acilarini da düşünerek metnini guzellestirmissin
    Gayet yeterli ve güzel bir metin eline sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilinç konusunda kattığım perspektifleri ve içeriği beğenmene sevindim tesekkurler 🙌

      Sil
  5. Uzun fakat faydalı bir metin olmuş beğendim

    YanıtlaSil
  6. hepsini okumaya odak sürem yetmese de ana dusuncen fln çok iyi begendim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. cok sağol ana dusunceyi yakalaman etkileyici

      Sil
  7. Emeğine sağlık yararlı bir metin olmuş

    YanıtlaSil
  8. Eline sağlık çok güzel olmuş

    YanıtlaSil
  9. Bayildim cok sevdim Genocide Route'da artik aklimda sadece bu gececek

    YanıtlaSil
  10. Benim zaten geciyo 🫠

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Batuhan Aka 11A

Asya Akkaşlı 11A

Sümeyye Topuz 11A