Ayşenaz Garip 11A P2

 

Bireyin Varoluşu: Zamanın ve Toplumun Gölgesinde

Kendi varlığımızın sınırlarını çizdiğimiz o dar oda aslında kapıları sonsuzluğa açılan devasa bir yapbozun parçasıdır. Çoğu zaman kendi sesimizi duyduğumuzu sanırız, oysa dilimizden dökülen her kelime, bizden önceki nesillerin fısıltısını içerir. Kendimizi ne kadar bağımsız hissetsek de düşüncelerimiz bizden önceki dönemlerin izlerini taşırlar. Bu durum, bireyin sadece kendi yaşamını değil, içinde bulunduğu toplumun kaderinden de etkilenerek yaşadığını bizlere gösterir. Thomas Mann’ın Büyülü Dağ adlı eserinde de “Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar…” sözüyle insanın sadece kendi seçimlerinden ibaret olmadığını yaşadığı dönemin ve içerisinde bulunduğu toplumun onun hayatını bilinçli ya da bilinçsiz olarak şekillendirdiğinden söz edilmiştir. Çünkü umutlarımız, hayallerimiz, duygu ve düşüncelerimiz yaşadığımız dönem ve bize o dönemin sağladığı imkanlar açısında gelişir. Örneğin, Sanayi Devrimi döneminde yaşayan bir insan hatta küçük bir çocuk için hayat, üretim ve geçim mücadelesi üzerinden şekillenmiştir. Fakat günümüz şartlarında teknolojinin ilerlemesiyle birlikte refah seviyeleri yükselmiş, bireysel hak ve özgürlükler artmış, günlük yaşam kolaylaşmıştır bu yüzden günümüz koşullarındaki bir çocuk ile Sanayi Devrimi döneminde yaşamış bir çocuğun hayatı, düşünceleri, duyguları ve hayalleri birbirinden farklılık gösterir. Aslında bu durum kendi çağındaki hayatı yaşadığını gösterir. İnsanlar hangi çağda hangi imkanlarla ile yaşayacağını bilemez. İnsan, içinde bulunduğu çağın düşünce biçimleriyle, değerleriyle, kültürüyle ve sorunlarıyla şekillenir. Bu nedenle birey, farkında olsun ya da olmasın, çağının izlerini taşır. Bu düşünceyi en güçlü biçimde açıklayan filozoflardan biri Ortega y Gasset’tir. Ortega’ya göre insan, yalnızca kendi iç dünyasında var olan bağımsız bir benlik değildir; o, yaşadığı çevreyle birlikte anlam kazanır. “Ben, ben ve çevremim” sözüyle anlatmak istediği şey, insanın kendisini çevresinden, çağından ve koşullarından soyutlayamayacağıdır. Bu nedenle birey, yalnızca kendi hayatını yaşamaz; aynı zamanda çağının düşüncesini ve ruhunu bilinçli ya da bilinçsiz biçimde taşır. Ortega’ya göre insanı anlamak, onun yaşadığı dönemi anlamaktan geçer. Başka bir örnek verecek olursam savaş dönemlerinde yaşayan insanların hayata bakış açısıyla, barış döneminde yaşayan insanların hayata bakış açıları birbirinden farklı olur. Bu yüzden insan sadece kendisi değildir. O toplumun ve zamanın küçük bir parçasıdır. Aristoteles’in de belirttiği gibi “İnsan doğası gereği toplumsal bir hayvandır.” Bu görüşte de insanın yalnız olmadığını çevresi ve zamanın değerleriyle iç içe olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar kendi hikayesini yazarken aslında çağının hikayesinden de bahsetmiş olurlar. Sonuç olarak Thomas Mann’ın bu cümlesi, bireyin varoluşunu anlamak için toplumsal ve tarihsel bağlamın öneminden bahseder. Bu noktada bireyin kendi kaderi ile toplumun ortak kaderi birbirine zıt gibi görünse de aslında aynı yapbozun parçasıdır. Özetle insan, içine doğduğu dönemi bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kendi rengini katarak hayatına anlam kazandırır.

-Ayşenaz Garip-

11-A /305

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emre Çulcu 11A P2

Toprak Örnek 11A P2

Ayşe Cemre Selek 11A P2