Ceylin Ada 11A P2
"Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi
kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi
çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..."
Bu söz, herhangi bir bireyin sandığımız kadar izole ve
yalnız bir durumda olmadığını hatırlatır. İnsan, sadece kendi iç dünyasında
yaşadığını düşünse bile, düşünme biçimi, değerleri ve hatta hayalleri çağının
ortak durumundan beslenir. Kendi hayatını yaşarken, başkalarının hayatlarıyla
görünmez bağlar kurar farkında olmadan çağdaşlarının duygularını, korkularını
ve umutlarını taşır.
Sözün “bilinçli veya bilinçsiz” kısmı, insanın toplum ve
çağdaşlarıyla kaçınılmaz bir etkileşim içinde olduğunu gösterir. Kişi, çağının
değerlerini benimsemese bile onlara tepki vererek yine o çağın içinde kalır.
Sessiz bir uyum da, açık bir başkaldırı da aynı tarih zaman diliminde
gerçekleşir. Bu da bireyselliğin kişisel değil, ilişkisel bir olgu olduğunu
açıkça vurgular.
Bu sözü okuduktan aslında insanın aklına şu soru geliyor,
bir insan çağından bağımsız bir yaşam sürdürebilir mi? Bence hayır az önce de
söylediğim gibi birey toplumdaki bireylerle ve çağdaşlarıyla iletişime geçmese
bile bu da bir toplumsal sorun yaratır.
Örneğin yönetici seçimlerinde vatandaşların oy vermesi için
propagandalar yapılır. Bunun nedeni bir topluluğun yöneticisinin seçilmesinde
fikrini belirtmeyen kişilerin toplumdaki diğer oy veren ve vermeyen
vatandaşların haklarına girmesi ve yöneticiyi belirlemede eşit olmayan bir oy
topluluğunun oluşmasına sebep olabilir. Yani özetle hiçbir şey yapmayarak bile
çağdaşlarının hayatlarını yaşar ve etkilersin.
Bu açısına sahip olan bireyler çağdaşlarının hayatlarını
yaşadığının bilincindedir ve bu yüzden sorumluk alırlar. Kendilerini en iyi
şekilde geliştirmeye ve insanların yararına katkıda bulunacak eylemler yapar.
Bir toplulukta bu bilince sahip olan birey sayısı arttığı zaman o toplumun
gelişmişlik seviyesi de artar bu sayede o toplumdaki insanların yaşam
kaliteleri de artar.
Buradan da Dünyadaki tüm çağdaşların gelişmişlik düzeyinin
bu bilincin farkında olan ve olmayan toplulukların bir ortalaması olduğunu
söyleyebiliriz.
Aslında sanatçılar da bu bilinci en belirgin şekilde
yansıtan kişilerdir. Bir yazar yazısında ne kadar kendinden ve bireysel
konulardan bahsetse bile çağının sorunlarında aynı göremediğimiz ama
hissedebildiğimiz hava gibi eserinde yansıtır.
Gelecek kaygısı da aslında buna başka bir somut örnek olarak
verilebilir. Kişinin gelecek kaygısı sadece bireysel sebeplerden dolayı değil
bulunduğu çağın ekonomik, toplumsal, kültürel ve politik yapısından da
kaynaklanır.
Aslında aşkla bile bu bağlamı ilişkilendirebiliriz bir
dönemde fedakârlıkla tanımlanırken başka bir dönemde bireysel özgürlüklerin
kısıtlanması ile tanımlanır. Sürekli değişen bu normları da bilinçli ve bilinçsiz
olarak çağdaşlarının hayatlarını yaşayan insanlar belirler.
Bir bireyin öz sevgisi de bu bağlamla muazzam bir uyuma
sahiptir. Eğer bireyin fiziksel ve düşünsel seçimleri ve yönlerinin güzel ve
normlara uygun bulunduğu dönemlerde bireyin öz sevgisi çokken tam tersi yani
çağın normlarına uygun olmayan özelliklere sahip olan bireylerde öz sevgi düşük
olabilir.
Sonuç olarak bireysel yaşam çağdaşlarının yaşamı birbiri
içerisinde ikili dönüşüm ilişkisine sahip kavramlardır. Hayattaki çoğu şeyi bu
bakış açısıyla yorumlayabiliriz. Thomas Mann bu bakış açısını çok zekice ve
anlamlı olarak cümleye dökmüş ve hayatın her alanında görebileceğimiz bir bakış
açısını harika bir şekilde yorumlamış. Bende bu bakış açısını somut örnekler ve
normlar üzerinden yorumladım. CEYLİN ADA 11/A 1482
Yorumlar
Yorum Gönder