Sahra Avcı 11A P2

 

Thomas Mann’ın Büyülü Dağ romanında geçen “Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar…” cümlesi, insanın sandığımızdan çok daha az “yalnız” bir varlık olduğunu hatırlatır. Bu söz, bireyin kaderini yalnızca kendi seçimleriyle değil, içinde bulunduğu zamanın ruhuyla da birlikte taşıdığını güçlü bir biçimde ifade eder.

İnsan çoğu zaman hayatını sadece kendisine ait sanır. Aldığı kararların, yaşadığı acıların, kurduğu hayallerin yalnızca kendi iradesinin sonucu olduğunu düşünmek ister. Oysa Mann’ın işaret ettiği gibi, birey ne kadar özgür olduğunu sansa da çağının görünmez ipleriyle çevrelenmiştir. Doğduğu dönem, tanık olduğu savaşlar, toplumsal dönüşümler, ekonomik sıkıntılar ya da refah; insanın düşünce biçimini, korkularını ve umutlarını şekillendirir. Biz farkında olmasak bile çağımız, zihnimizin derinliklerine sessizce yerleşir.

Büyülü Dağ’da zamanın yavaşladığı bir sanatoryum ortamında karakterlerin yalnızca kendi hastalıklarıyla değil, Avrupa’nın yaklaşan büyük yıkımıyla da yüzleşmeleri boşuna değildir. Mann, bireysel hastalık ile toplumsal çöküş arasında bilinçli bir bağ kurar. Çünkü bireyin ruhundaki çatlaklar, çoğu zaman çağın ruhundaki çatlakların yansımasıdır. İnsan sadece “ben” değildir; aynı zamanda “biz”in bir parçasıdır.

Bu düşünce günümüz insanı için de son derece geçerlidir. Bugün yaşadığımız kaygılar, yalnızlık hissi, gelecek korkusu ya da sürekli yetişme telaşı sadece kişisel zayıflıklar değildir. Bunlar, hız çağının, rekabetin ve belirsizliğin bize yüklediği ortak duygulardır. Sosyal medyada başkalarının hayatlarına bakarken hissettiğimiz eksiklik duygusu bile bireysel bir kusurdan çok, çağdaşlarımızla birlikte yaşadığımız ortak bir ruh halidir. Farkında olmadan başkalarının hayatlarını kendi hayatımızın içine katarız.

Mann’ın cümlesindeki “bilinçli veya bilinçsiz” ifadesi özellikle önemlidir. Çünkü insan bazen çağını sorgular, eleştirir ve ona karşı durur; bazen de hiçbir şey yapmadan onun içinde sürüklenir. Ancak her iki durumda da çağın etkisinden bütünüyle kaçmak mümkün değildir. Sessiz kalmak da bir tür katılımdır. İnsan yaşadığı dönemin tanığıdır ve tanıklık bile başlı başına bir yaşam biçimidir.

Bu yüzden bireyin sorumluluğu sadece kendisine karşı değildir. Kendi çağını anlamaya çalışmak, onun sorunlarını görmek ve gerektiğinde sorgulamak da insan olmanın bir parçasıdır. Mann’ın cümlesi bize şunu hatırlatır: Kendi hayatımızı yaşarken aslında başkalarının hayatlarına da temas ederiz; onların acıları, umutları ve korkuları bizde yankı bulur.

 

Sahra Avci

11/A 1362

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emre Çulcu 11A P2

Toprak Örnek 11A P2

Kardelen Demirçivi 11A P2