Tuana Arslan 11A P2
İnsan yalnızca kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar." Bu cümle, aksi düşünülemeyecek kadar doğrudur. İnsan sosyal ve kümülatif bir varlıktır; bunun aksi iddia edilemez. Cümlenin ne anlama geldiğini açıklamadan önce, neyi kastetmediğini belirteyim: Bu cümle "İnsan çağdaşlarının değerlerini benimser", "İnsan çağının ahlakına uyar" ya da "İnsan çağının hayatını tekrar eder" gibi bir anlam taşımaz. Anlatılmak istenen; insanın belirli bir tarihî zamanda yaşadığı, çağının sorunlarıyla kaçınılmaz olarak karşılaştığı ve çağdaşlarının yarattığı değerler, krizler ve sorunlarla temas halinde olduğudur. İnsan, yaradılışı gereği böyledir ve bu değişmez bir olgudur. Kısacası insan, kendi çağından ve çağdaşlarından kaçınılmaz biçimde etkilenir; hatta aynı zamanda kendinden önceki kuşakların ürettiği değerleri, düşünce kalıplarını ve anlam çerçevelerini devralıp dönüştürür.
Öyle ki, Nietzsche’nin yerleşik pek çok olguya karşı çıkan "Üstinsan" ideası bile bu konuda zıt bir görüş içermez. Yüzeysel bir açıklamayla; toplumsal ahlak normlarını yok sayan, kendi doğrusunu ve yanlışını belirleyen, anlamsızlık karşısında yeni anlamlar yaratan bu Üstinsan modelinde dahi bu söze aykırı bir durum yoktur. Aksine Üstinsan da kendi çağının koşullarını, krizlerini ve anlam problemlerini yaşar; ancak bu koşullar tarafından belirlenmeyi reddederek onlara farklı bir varoluşsal yanıt üretir.
Özetle; insan varoluşunu zamandan ve mekândan bağımsız bir boşlukta değil, bizzat çağının kalbinde gerçekleştirir. Bu durum, bireyin çağına boyun eğmesi değil; aksine o çağla kaçınılmaz bir hesaplaşma içinde olması demektir. İnsan, içine doğduğu tarihsel koşulları ve çağdaşlarının oluşturduğu anlam dünyasını reddetse bile, bu reddedişi yine o koşulların varlığı üzerinden gerçekleştirir. Bu etkileşim, bir tercihten ziyade insanın kontrolü dışında gelişen varoluşsal bir zorunluluktur
Tuana Arslan
11/A
No:1343
Yorumlar
Yorum Gönder