Rana Akkayalı 11A

 

Neden Ancak Özgür Bir İnsan Onurlu Bir Hayat Yaşayabilir?

İnsanın en derin arzusu, yalnızca yaşamak değil, onurlu bir şekilde yaşayabilmektir. Ancak onur, özgürlüğün toprağında filizlenir; tutsak bir ruhun yeşerteceği bir değer değildir. Jean-Jacques Rousseau’nun dediği gibi, “İnsan özgür doğar, ama her yerde zincire vurulmuştur.” Bu zincirler kimi zaman bir başkasının buyruğudur, kimi zaman da korkularımızın, alışkanlıklarımızın görünmez halkalarıdır. Özgürlükten yoksun bir insan, kendi hayatının öznesi olmaktan çıkar, başkalarının çizdiği sınırlar içinde bir gölgeye dönüşür.

Özgürlük, insanın kendisiyle ve vicdanıyla kurduğu en saf bağdır. Immanuel Kant’a göre “Onur, insanın kendi içinde taşıdığı ahlaki yasaya saygısından doğar.” Bu saygı, yalnızca özgür bir varlığın gösterebileceği bir erdemdir. Çünkü iradesi elinden alınmış bir insan, iyiyi seçse bile gerçekten seçmiş sayılmaz; onun ahlaki değeri, iradesi kadar vardır. Bir kölenin iyiliği, bir zorunluluktan ibaretken; özgür bir insanın iyiliği, onurunun nişanesidir.

Antik Yunan’da Sokrates, ölümle yüzleşirken bile inançlarından vazgeçmedi. Çünkü biliyordu ki özgürlük, yaşamın değil, onurun temelidir. “Kötülük yapmak, kötülüğe uğramaktan daha kötüdür,” diyordu Sokrates; bu sözüyle bize, baskı altında bile ahlaki bir duruşun özgürlükle mümkün olduğunu gösterdi. Onuru korumak, bedel ödemeyi göze almakla mümkündür ve bu cesareti yalnızca özgür bir zihin gösterebilir.

Modern çağda Albert Camus, “İsyan eden insan, varım der,” diyerek özgürlük ile onur arasındaki kadim bağı yeniden kurar. Çünkü insan, ancak başkaldırabildiği ölçüde insandır; haksızlığa, baskıya, suskunluğa karşı durabildiği ölçüde kendi değerini yaratır. Onurlu bir yaşam, itaate değil, seçime dayanır. Seçme hakkını elinden alınan bir insanın onuru, bir kafesteki kuşun kanatlarına benzer: vardır ama uçamaz.

Özgür olmayan bir toplumda birey, kendi düşüncesini dile getirmekten korkar; bu korku, onurun sessiz ölümüdür. Viktor Frankl, toplama kampında bile “İnsanın elinden her şey alınabilir, ama son özgürlüğü — koşullara karşı tutumunu seçme özgürlüğü — asla alınamaz,” der. İşte bu söz, onurun son sığınağının özgürlük olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Sonuç olarak, onur, insanın kendi kaderini eline alabilme cesaretidir.

Zincirler, prangalar, yasaklar arasında değil; özgür iradenin ışığında büyür.

Özgür olmayan bir insan, başkalarının istediği gibi yaşar; özgür olan ise kendi inandığı gibi. Ve işte tam da bu yüzden, ancak özgür bir insan onurlu bir hayat yaşayabilir — çünkü onur, bir armağan değil, özgürlüğün en asil sonucudur.

Rana Akkayalı – 11/A – 1370

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Batuhan Aka 11A

Tuana Arslan 11A

Asya Akkaşlı 11A